21 Aralık 2022 Çarşamba


urfa’nın güneşini bilen bilir, harlı bir ateş gibi yakar insanın içini... annem hastane kapısındaki limonatacıyı işaret ediyor. “get iki bardak al oglım, içimiz yandı." derken… 


alıp geliyorum. büyükşehir olmuşuz gerçekten, diyorum. annem sokakta bir şey yiyip içmezdi evvela. o an düşününemiyorum, benim hatırıma vazgeçtiğini yılların alışkanlıklığından. 


sığındığımız gölgede karşılıklı içiyoruz limonataları. bitince çöp kutusu bakınıyorum gözlerimle, annem fark ediyor. “ne yapıysan, bardağı atma ha” diyor, alıyor elimden. kendininkiyle birlikte bir poşete koyup, çantasına atıyor. 


annem her urfalı gibi pikniğe gitmez, dağa gider. birlikte gitme imkanımız olmadığını bile bile “dağa gidende lazım olur” diyor. ben gülümsüyorum…

 

üç ya da dört sonra, annemi yolculamışız. giderken neler götürmüş bizden? daha hasar tespiti yapacak ruh halinde değilim. dengemi zor sağlıyorum, yüreğimin bir yanı boşa çıkınca, bozulmuş adımlarım. 


kapıdan herkes giriyor yemek için, ben hala bakıyorum boşluğa; sofradaki, koridordaki, içimdeki… 


yüzüm ıslakken nasıl yanar yanaklarım diyorum allah’ım. kalkıp mutfağa giderken. kurumuş boğazım. su içersem söner alevler, belki geçer diye düşünüyorum; ilk kez ölmüş ne de olsa annem…


bardak aranıyor gözlerim. dolap kapaklarını art arda açıyorum. ta ki yıkanıp, saklanmış bir çift karton bardakla karşılaşıncaya kadar… anne yitirmeyi bilen bilir, harlı bir ateş gibi yakar insanın içini…

1 yorum:

  1. Naptin be oğlum, akşam akşam olacak şey mi şimdi..

    YanıtlaSil

“hadi oğlum gelmisense ben gidiyem örgetmen kızacak” deyince yılmaz, büyü bozuluyor bir anda. o küçücük vitrinde az önce transformers’lar ha...